Lübnan’da, başkent Beyrut’tayız… Layale (Nadine Labaki), Nesrin (Yasmine Elmasri), Rima (Joanna Moukarzel), Jamale (Gisele Aouad) ve Rose (Sihame Haddad) düzenli olarak bir güzellik salonunda buluşan, orada gerek dedikodu yapan gerekse dertlerini paylaşan 5 kadındır.
Layale evli bir adamı sevmekte, Nesrin evlilik gününden bakire olmadığı için ölesiye korkmakta, Rima yasak aşkının heyecanını kimselere çaktırmadan yaşamaya çalışmakta, Jamale yaşlandığını bir türlü kabul edememektedir. Rose ise hayatını hasta ablasına bakmaya adamış, hiç evlenmemiş, belki de eline geçen son fırsatın ikilemini yaşamaktadır.
27. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi olan, geçtiğimiz hafta da yaygın gösterime giren “Karamel” aynı zamanda Lübnan’ın “En İyi Yabancı Film” Oscar’ına aday adayı filmiydi. Başrol oyuncusu olan Nadine Labaki aynı zamanda filmin hem yönetmeni hem de senaristi olarak çıkıyor karşımıza.
Kadın hayatına, bir kadının romantik ve eğlenceli bakışı olarak nitelendirebileceğimiz film, “Saatler”, “Karanlıkta Dans”, “Frida”, “Kızarmış Yeşil Domatesler” ve Kieslowski’nin renk üçlemesinden “Mavi” gibi kadın hayatını farklı yönleriyle daha önce işlemiş olan başarılı örneklerin arasında yer almayı başarıyor.
İsrail’in Lübnan’ı bombaladığı 12 Temmuz 2006 tarihinden 9 gün önce çekimleri biten “Karamel”de, yönetmenin Beyrut’a bağlılığı, film bittikten sonra yazan “Beyrut’uma” yazısından kendini belli ediyor.
Film iç savaş, hengame, kaos ortamı gibi dönem özelliklerinden uzak durmuş ancak güzellik salonunun tabelasındaki bir harfin kırık olması ve aşağı doğru bakması, ahlak polisinin baş karakterlerden birinin nişanlısıyla karakolluk olması ve karakoldaki diğer polislerin tutumu, dönemin gerçeklerine şık birer gönderme özelliği taşıyor.
Filme ismini veren aslında; şeker, su ve limon karışımından yapılan bildiğimiz ağda, yani yönetmenin deyimiyle “Karamel”. Yendiğinde tatlı ama uygulandığında acı veren bu karışımın tezatı, filmin alt yapısını oluşturuyor bir bakıma. Filmde pastel tonlar kullanılmış ve bütünlüğü sağlamış.
Filmde genel olarak 5 kadının hikâyesi anlatılıyor ama bence filmin bir 6. kadını daha var; o da Lili (Rose’nin ablası). Kavuşamadığı ya da kavuşup ta kaybettiği sevgilisinden gelen mektuplar olduğunu düşünerek, arabalar üzerine bırakılan cezaları toplayan dünya sevimlisi yaşlı ama hala formunda bir kadın o da.
Güzellik salonuna gelen kadınlar faklı dinlere mensup, farklı ülkelerden gelen, başka kültürlerin insanları. Ama bu onların kadın olduğu gerçeğini hiçbir şekilde değiştirmiyor. Keza kadınlarımız kendilerini kaptırmış kavga ederken, birden önlerinde duran polis memuru hakkında dedikodu yapmaya, şuh kahkahalar atmaya başlıyorlar.
Genellikle yapılan hatalardan biri olan sürekli ağlayan kadın imajı yaratıp, olayı dramatize etmekten kaçınıyor Labaki ve filmin önemli artılarından biri de buradan geliyor.
Kadının her halini görüyoruz; mutlu, üzgün, umutsuz, öfkeli, kıskanç, neşeli, hatta oynak haliyle de ağlayan… Ama bunların hiçbirisi aşırıya kaçmadan işlenmiş. Tam dozunda, seyirciyi sıkmadan verilmiş.
Kadının hep elde edemediğini isteyişinin, en olmadık anda bile birbirlerinin yemeklerini eleştirebilmelerinin, erkeklere olan daimi zaaflarının işlendiği sahneler her ne kadar kadın filmi olsa da, gerçeklere uygun tarafsız olarak konuyu ele alışını destekliyor.
Film genelinde Nadine Labaki’nin eşi Khaled Mouzanar tarafından yapılan müziklerin de olağanüstü olduğunu belirtmek gerek.
Filmdeki eksik özelliklerden bahsedecek olursak, filmin gevezeliği bunların başında geliyor. Konuşmaya çok fazla yüklenilmiş olması kimi yerde akıcılığı zedeliyor. Duygular genel itibariyle iyi işlenmiş ama bazı sahnelerde bu yoğunluğun kaybolduğunu hissetmek mümkün.
“Dünyanın neresinde olursa olsun, kadın yine kadındır” tespiti bu filmle birlikte bir kez daha pekişecektir izleyicide.
Saçlarından başlayıp tırnaklarına, ağda yaptığı anlarından eteğinin arkasına kan geçtiği ya da bunun kasıtlı olarak yapıldığı anlarına, dekolte elbisesinden topuklu ayakkabısına kadar şekil olarak da kadını tüm belirgin hatlarıyla resmetmiş olan bu film seyircisine “kadın her yerde kadın” dedirtmeyi başarıyor.
Kadının, ülkemizin de çoğu yerinde olduğu gibi ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü ülkeler arasında yer alan Lübnan’dan böyle bir filmin çıkması takdire şayan. “Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali”yle de paralel bir zamanda gösterime giren “Karamel” görülmeye değer bir film.
Premier Grup
“Karamel" filminin yönetmeni ve başrol oyuncusu Nadine Labaki ile, 27. Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında yaptığımız özel röportajı okumak için buraya tıklayın.
Yorumlar
güzel bir haber, başarılı
ellerine sağlık çok güzel bir film kritiği olmuş.. bu film bundan daha iyi değerlendirilemzdi..
çok analamlı bir başlık tebrik ediyorum konuyla bütünleşmiş..